Türkiye Gerçeği ve LGBT Sorunu
- Melih Gökce
- 24 Haz
- 3 dakikada okunur

Türkiye Gerçeği ve LGBT Sorunu:
Yazımın başlığı, bazıları için eleştiri, kin hatta sinir sebebi olacaktır. Fakat yazımın başlığına “sorun” ibaresini eklemeyip daha objektif bir yazı sunabilirdim. Bunu yapmadım; çünkü LGBT topluluğu hakkındaki görüşlerimi daha başlıktan itibaren okuyucuya yansıtmak istedim. Ülkemizde bu tür konular konuşulurken genellikle ilk sorulan şey, “Bu durum bir sorun mudur?” sorusudur. Ancak ben bu yazıda LGBT’nin bir sorun olup olmadığını tartışmayacağım. Çünkü bu durumun “sorunsuz” olduğunun kanıtlanabilir ve gerekli bir şey olduğunu düşünmüyorum.
Aklımın erdiğinden beri zaman zaman “insan ve özgürlük” arasındaki ilişkiyi düşünürüm. Bu konuda çeşitli varsayımlar üretmeye çalışırım. İnsanoğlu, Âdem babamızdan beri özgürlüğüne düşkün yaşamış ve hayat standartlarının gelişmesini istemiştir. Fakat onu daima bir kudret ve bir güç, belli kurallar çerçevesinde yaşamaya sevk etmiştir. Bu kurallara uymayanlar, uyarıcılar tarafından ikaz edilmiş; ikaza uymayanlarsa cezalandırılmıştır.
İnsan, belli güdümsel ve kötü özelliklere sahiptir. Freud bu durumu “id” kavramıyla, İslam ve tasavvuf ise “nefis” kavramıyla açıklar. Kısacası, bu iki kavram şunu der: İnsanoğlu, bastırılmamış duygularının, hazlarının, zevklerinin ve dürtülerinin önüne geçmeye çalışmazsa, bu durum “insan” olabilme yetilerinin önüne geçebilir. Yani insanın önüne bir set, bir kural konulmazsa, kişi kendi dürtülerine göre hareket etmeye başlar. Bu da kuralsızlığa, önlenemeyen çağ dışı olaylara, hatta insanlığın sonuna kadar gidebilir. Bu düşünce, Thomas Hobbes’un “İnsan bencildir ve çıkarcıdır; insan insanın kurdudur.” söylemleriyle de örtüşür.
Peki, bu hazları ve dürtüleri ne tetikler? Bu dürtüleri yaşarken özgürlük kavramı işin neresinde?
Türk Dil Kurumuna göre özgürlük: “Herhangi bir koşulla sınırlanmama ya da zorlamaya ve kısıtlamaya bağlı olmaksızın düşünme ve davranmadır.” Diğer bir tanıma göre ise, “İnsanın her türlü dış etkiden bağımsız olarak kendi istencine ve düşüncesine göre karar vermesi durumudur.”
Ancak herkesin kabul ettiği bir gerçek vardır ki: “Özgürlüğün sınırları, başkasının özgürlüğünün başladığı yerde biter.” Yani özgürlük sınırsız değildir. Fazlaca özgürlük talep etmek, başka kişilerin haklarını zedeleyebilir; onların özgürlüklerini kısıtlayabilir. Dahası, nefis/id daha fazla özgürlükle daha fazlasını ister. İnsanın hazzının, hırsının, arzu ve heveslerinin sonu yoktur. Kâh kendini ilah ilan eder, kâh kendini ölümsüz… Tarih bu tür vakalarla doludur.
Şimdi konumuza gelelim. Avrupa ve hayaller ülkesi ABD, LGBT konusunda bizden daha açık görüşlüdür. Fakat bu ülkelerde, benim gibi düşünenlerin demokratik olmayan yollarla dışlanması da oldukça ironiktir. Kastımız özgürlükse, fazlaca özgürlüğün sonucunu Avrupa ve ABD’de görüyoruz ve daha da kötüsünü göreceğiz. Bu ülkelerde legal gösterilmeye çalışılan zoofili ve pedofili hareketleri ile “Ben kendimi kadın hissediyorum.” diyen bireyleri destekleyen wokeizm akımı, toplum dinamiklerine dinamit koymaktan başka bir şey değildir.
Bu akım, o ülkelerin gerçekliği olmuş olabilir. Ama bizim de bir toplumsal gerçeğimiz var. Kastım “el âlem ne der?” değil. Türkiye; seküleriyle, mütedeyyiniyle, liberaliyle, Kemalistiyle, milliyetçisiyle çok çeşitli görüşleri barındıran bir ülke. Fakat şu bir gerçektir ki, Türkiye nüfusunun büyük çoğunluğu İslam’la şereflenmiş insanlardan oluşmaktadır.
Ali Fuat Başgil’e göre, içtimai ahlâk yerel bölgelerde bile farklılık gösterebilir. Bir halkın dini, maneviyatı ve ahlaki hassasiyetleri, toplumsal ahlâkı belirler. Bu durumda Türkiye’nin toplumsal ahlâkı LGBT’yi kabul etmez ve edemez. Zira Peygamber Efendimiz’in lanetlediği, Allah Teâlâ’nın Kur’an-ı Kerim’de Lût Kavmi üzerinden işaret ettiği bu fiili kabul etmemiz mümkün değildir. Bu noktada ferdî düşünceler değil, toplumun ortak ahlaki hassasiyetleri esastır.
Türkiye, laik ve demokratik bir devlet olmaya çalışmaktadır. Ancak bu halk, yüz yıldır yukarıdan inme reformlarla ve inkılaplarla sınanmıştır. Eline ilk güç geçtiği anda tepkisini göstermiştir. Bazı izahatlar, yanlış yönlendirmeler ve gerçek dışı bilgiler üzerinden bu halk uçuruma sürüklenemez.
Türkiye’de LGBT’li bireyler vardır; bu durumu destekleyenler de vardır. Peki, ne yapacağız? Bir devlet, bireyin dini, dili, ırkı, cinsiyeti ve cinsel yönelimine bakmaksızın can güvenliğini, mal güvenliğini ve temel haklarını korumak zorundadır. Ancak bu bireyler, bulundukları hâlin resmîleşmesini ve toplum tarafından yaptıkları fiilin kabul görmesini bekleyemez. Bakın, kişiliklerinin kabulünden bahsetmiyorum. Yaptıkları fiilin kabulünden söz ediyorum.
Günümüzde insanların, sadece Allah’ın bildiği ve toplumdan gizlediği günahları bireyseldir; bu günahlar Allah ile kul arasındadır. Görünmeyen bir durum, ne şer’î hukukta ne de modern hukukta suç diye isnat edilebilir. Ki şu şartlar altında modern hukukta bu fiilin suç olduğunu düşünmezsek, gerekli özgürlüğün var olduğunu düşünüyorum.
Kısacası, bireyler kişisel özgürlüklerini başkalarına yansıtmadan, toplumdan uzak şekilde yaşayabilir. Buna kimse karışamaz. Ama kimse de saygı bekleyemez. Yazımı şu cümleyle bitirmek istiyorum: “Kimse Müslüman mahallesinde salyangoz satmaya çalışmasın…”
Melih GÖKCE
Comentarios