top of page

Ne Kadar İnanarak Boş Konuşuyor, Görüyor musunuz?

Ne Kadar İnanarak  Boş Konuşuyor, Görüyor musunuz?

Bazen birine bakarsın, o kadar özgüvenli konuşur ki herhalde bu işin kitabını yazmış, alanında uzman biri dersin. Ama maalesef kitap yazmak bir yana, kitabın kapağını bile okumamıştır bu arkadaş. Bu kişiler bazen öyle inanarak saçmalarlar ki şahit olduğunuz bu durum karşısında "Şu an gerçekten yaşanıyor mu?" diye sorma ihtiyacı hissedersiniz kendinize. "Bu kadar yanlış bir şeyi, bu kadar emin nasıl söylüyor?" dersin. İşte orada Dunning ve Kruger amcalar usulca yanına sokulup kulağına fısıldar: “Merak etme, biz bunu araştırdık. Normal bu.” İşte buna tam olarak Dunning-Kruger etkisi denir. Halk arasında bilinen adıyla; cahil cesareti.



Limon suyu deneyini duymuş, belki de çocukken bu deneyi ilkokulda yapmışsınızdır. Kağıdın üzerine limon suyu ile yazdığınız yazı bir süre sonra kurur ve görünmez hâle gelir. Eğer bu kâğıda bir ısı kaynağı ile yaklaşırsanız, örneğin bir mum ya da çakmak ile yaklaşırsanız, bu kurumuş limon suyunun içerisindeki karbon, ısı ile etkileşime geçer ve kahverengine döner. Bu sayede yazı görünür hâle gelir. Eski çağlarda da haberleşme tekniği olarak kullanılan bir yöntemdir.

Yıl 1995... ABD’de yaşanan bir banka soygunu... McArthur Wheeler adındaki bir adam, yüzüne limon suyu sürdükten sonra güvenlik kameraları tarafından görünmez olacağını düşünerek güpegündüz iki banka soymuştur. Yakalandığında polis, neden maskesiz olduğunu sorduğunda adam şaşırarak ve ciddi bir şekilde, "İyi de beni nasıl görebildiniz? Yüzüme limon suyu sürdüm, görünmez olmalıydım," cevabını vermiştir. Anlaşılan Wheeler, ilkokul seviyesinde bu kimya bilgisine güvenerek yüzüne herhangi bir ısı kaynağı gelmemesi hâlinde gerçekten görünmez olacağını düşünüp bu maceraya atılmıştı. Peki gerçekten insan, herhangi bir alanda sahip olduğu bu kadar kısıtlı bilgisine rağmen kendisine saçmalık derecesinde bu denli güvenebilir mi? Araştırmalar maalesef bunu doğrular nitelikte sonuçlar vermektedir.



Bu trajikomik olay psikolog David Dunning’in ilgisini çeker. Dunning, öğrencisi Justin Kruger ile birlikte insanların kendi yetersizliklerini neden fark edemediklerini araştırmaya başlar ve ilerleyen zamanda literatüre Dunning-Kruger etkisi olarak geçecek kavramı kazandırırlar. Dunning-Kruger etkisi, bireylerin kendi yetersizliklerini fark edememelerinden kaynaklanan bir bilişsel yanılgıdır. Bu noktada kişi, kendisini düşük yetkinlik düzeyini ve sınırlı becerilerini aşacak bir şekilde daha üst bir noktaya konumlandırır. Daha da kötüsü kişi, neyi bilip bilmediğini dahi ayırt edecek seviyede değildir. Dunning ve Kruger’ın deneysel tasarımı kapsamında katılımcılara mantık, dil bilgisi ve mizah gibi alanlarda testler uygulanmış ve ardından bireylerden kendi performanslarını değerlendirmeleri istenmiştir. Bulgular, en düşük başarı düzeyinde yer alan katılımcıların kendi başarılarını ciddi biçimde abarttıklarını; buna karşılık en yüksek başarı gösteren bireylerin ise kendi performanslarını mütevazı bir şekilde değerlendirdiklerini ortaya koymuştur. Yapılan bir başka çalışmada ise iki farklı şirkette çalışan yazılım mühendislerinden kendi performanslarını değerlendirmeleri istenmiştir. Birinci şirkette çalışanların %32'si kendilerini en iyi %5 içinde görürken ikinci şirkette ise yazılım mühendislerinin %42’si kendilerini en iyi %5 içinde görmektedirler. Araştırmadaki asıl ilginç nokta ise becerilerini ve yetkinliklerini en fazla abartan kişilerin aslında en düşük performans ve yetkinlik düzeyine sahip olmalarıdır. Yani kişi bir alanda ne kadar donanımdan uzak ve bilgisiz ise kendisini bir o kadar yetkin ve bilgili görme eğiliminde olabilmektedir. Bu noktada kendimizi bilgili ya da yeterli gördüğümüz konulara gerçekten ne kadar hâkimiz ve yeterliyiz sorusunu sormamız gerekiyor. Çünkü Dunning-Kruger etkisinin en acımasız kısmı şudur: Eğer sende varsa, sende olduğunu fark edemezsin.

Dunning-Kruger etkisi olan bireyler çok yönlüdür. Bazen tarihçi olup imzalanan sözleşmelerde kimsenin bilmediği gizli maddeleri bilir, bazen ilahiyatçı olup teolog edasıyla dinin özüne dair açıklamalar getirir. Hafta sonu mutlaka teknik direktör olur ve tuttuğu takımın kendi istediği formasyon ve kadro ile çıkmamasının teknik direktörü çöp yaptığını iddia eder. Bazen astrolog olur ve “Merkür retrosu, kesin ondan böyle hissediyorsun,” der.


Dunning-Kruger etkisinin en tehlikeli yönü ise kolektif bir biçimde baş göstermesidir. Bu etkinin toplumsal boyutta görülmesi ve kendine yer edinmesi, sosyolojik yapı üzerinde geri dönüşü ve tamiri olmayan yıkıcı etkiler yaratabilir. Bu etki altındaki insanların liyakat ilkesini hiçe sayarak önemli pozisyonlarda birçok kişinin hayatını doğrudan etkileyecek karar mekanizmalarının başında olması yozlaşma ve kurumsal çürümeyi de beraberinde getirecektir. Çünkü Dunning-Kruger etkisi, uzmanlığı değersizleştiren bir eğilimi de besler. Bu etki altındaki insanların siyaset, medya, eğitim vb. gibi kilit noktalarda fikir beyan etmesi dahi yeterince abes iken bir de bu alanlarda önemli pozisyonlarda kendilerine yer edinebiliyor olması, toplumsal boyutta anti-entelektüalizmin yükselmesi, dezenformasyonun yayılması, sahte uzmanlık ve popülizmin yükselmesi gibi toplum üzerinde tahrip edici olguların oluşmasına neden olmaktadır. Daha da kötüsü, toplumsal öğrenmenin önlenmesine sebebiyet vermesi ve entelektüel durgunluğun hâkim olduğu bir sosyolojik yapıya yol açmasıdır.



Kişinin kendisini olduğundan çok daha iyi görmesi ve buna inanarak içi dolu olmayan bir özgüvenle hareket etmesi olarak özetleyebileceğimiz Dunning-Kruger etkisi, hem bireysel hem de toplumsal boyutta ciddi olumsuzluklara sebebiyet vermektedir. Kişinin bu etki altında olduğunu fark etmekten çok uzak olarak söylemlerde ve eylemlerde bulunması ise belki de bu etkinin en tehlikeli kısmını oluşturmaktadır. Neyi bilip bilmediğimizin farkında olmak da aslında çok şey bilmektir anlayışından yola çıkarak hareket etmek, Dunning-Kruger etkisi altına girmemek için en etkili savunma olacaktır. Biraz olsun bu etkiye kapıldığımızı düşündüğümüz an Montaigne’nin şu sözünü hatırlayalım:


"İnsanlar başaklara benzerler, içleri boşken başları havadadır, doldukça eğilirler."


 


İbrahim AKBAŞ

Comments

Rated 0 out of 5 stars.
No ratings yet

Add a rating
  • Instagram
bottom of page