top of page

IRKÇILIK, MODERN DÖNEMİN CAHİLİYE MASKESİ

IRKÇILIK, MODERN DÖNEMİN CAHİLİYE MASKESİ

IRKÇILIK, MODERN DÖNEMİN CAHİLİYE MASKESİ


Dünya milletlerinin modernleşme çabaları 17. yüzyıldan günümüze kadar sürdü ve sürmeye devam etmektedir. Fakat bahsettiğimiz bu süreç çok kolay geçmedi. Rönesans ve Reform dönemlerinin başlaması, coğrafi keşiflerin ortaya çıkışı derken Batı dünyasının entelektüel literatürüne yeni bir kelime girdi: "ırk". Bunun devamında ise, insanları belirli unsurlarından dolayı ötekileştiren "ırkçılık" kavramı dahil oldu.



Bu kavramı açıklayan ve çalışmalarında ilk kullanan kişi, "Carl Linnaeus" isimli bir doğa bilimci oldu. Her ne kadar bu kavramı açıklarken olayın kültürel farklılıklarla tepkimeye girerek farklı sonuçlar doğuracağını öngörmese de bu kavramlara dayanan Batılı güçler büyük bir kültürel yıkım başlattı.


Aslında sömürülen Amerika, Afrika ve Hindistan yerlilerinin ilk zamanlardaki durumları iyiydi. Kâşifler onları misyonerlik faaliyetlerine ortak ediyor, onlar da hayatlarının böyle devam edeceğini zannediyorlardı. Öyle mi oldu peki?

"Modern Dünyaya Giriş 101" diye bir ders olsa, ırkçılık, sömürgecilik ve ötekileştirme bu dersin ana konuları olurdu. Çünkü gözünü hırs ve para bürümüş olan Batılı devletler için bu yerler, ucuz iş gücü, insan kaynağı ve yeraltı zenginlikleri bakımından bulunmaz birer maden niteliğindeydi.


Ucuz iş gücü olarak çalıştırılan ve farklı yerlere dağıtılan yerel halk üyeleri artık birinci sınıf insan muamelesi görmüyordu. "İkinci sınıf insan" denen bir kavram ortaya atılıyor, hatta siyah renge sahip insanlara hayvan muamelesi yapılıyordu. Kısacası sürecin başından sonuna daha doğru bir tarifi şöyle yapabiliriz: "Avrupalılar, ırkçılığı modernleşmedeki farklılıkları belirlemek amacıyla kullanarak, Batı medeniyetinin üstünlüğünü ifade eden bir teoriye dönüştürmüşlerdir." (Kaya, Durgun, 2020:83)



Tarihçi Tzvetan Todorov, "ırkçılık insanoğlunun en eski davranış biçimlerinden biridir" der. Tabii ki bu teori, medeniyetin beşiği (!) olarak görülen Batılı devletlerin yaptığı faaliyetleri haklı çıkarmaz. Zira pozitivist bilimcilere göre bu kavram 17–18. yüzyılda hayatımıza girmiş olsa da biz bu kavramın çok daha eskiye dayandığını İslam kaynaklarında görebiliriz.


Kavmiyetçilik, kafatasçılık veya bilinen adıyla ırkçılık, İslam dininin yok saydığı ve Müslümanların uzak durması gerektiğini söylediği şeylerin başında gelir. Bundan 1400 sene önce başkenti Medine olan Medeni İslam Devleti’nin ve Peygamber Efendimizin uyguladığı adımlar, hadislerle ve ayet-i kerimelerle sabittir.

Evet, Batı için bu mesele 17. yüzyılda gündemlerine gelmiş olabilir ama tüm uygulamalarıyla biz Müslümanlara örnek olan Peygamber Efendimiz (s.a.v), asırlar önce bu fiilin ne kadar çirkin olduğunu açıkça beyan etmiş; Allah katında dilimizin, rengimizin ve ırkımızın fayda vermediğini, insanı değerli kılanın ancak takva olduğunu insanlara tembih etmiştir.


Nitekim bu konuda örnek çoktur ama birkaç tanesine değinmek gerekirse: Cahiliye devrinde hem statüsü hem de ten renginden dolayı eza ve cefa gören Bilal-i Habeşî (r.a.), Peygamber Efendimiz tarafından bizzat müezzin yapılmıştır. Birbirleriyle kavmiyetçilik güden, birbirlerine üstünlük sağlamaya çalışan Evs ve Hazrec kabilelerini barıştırmış, Yesrib (Medine) şehrine huzur getirmiştir.

Bir başka misalse, İbn Abbas (r.a.) tarafından ifade edildiğine göre, Ashab-ı Kiram’dan bir zat kendisine mecliste yer vermeyen başka bir zatı annesiyle ayıplamıştı. Bunu işiten Peygamber Efendimiz (s.a.v), "Falanca kadından söz eden kimdi?" diye sual buyurunca, o zat "Bendim" dedi. Peygamber Efendimiz o zata dönerek şöyle buyurdu: "Şu cemaatin yüzüne dön de bak, neler göreceksin?" O zat da "Beyaz, siyah, kızıl, esmer renkte insanlar görüyorum" demişti. Bunun üzerine Peygamberimiz, "O gördüklerinden ancak diyanet ve takva ile üstün tutulabilirsin" buyurmuştur.


Peygamber Efendimiz, yine bu hususla alakalı bazı meselelerde de bu çirkin fiilin cahiliye adeti olduğunu özellikle vurgulamıştır. Yukarıda bahsettiğimiz misaller üzerine daha fazla söz etmek haddimize değildir. Lakin şunu da belirtmek gerekir ki, modern denilen bu çağda belirli gruplara ait olma hissi, insanı yalnızlıktan kurtaran yegâne sebeptir. İşte modern dönem insanları, yalnızlıktan kurtulmak adına böyle yanlış yollara sapar, yanlış işlerle meşgul olurlar. Hiç insan nesebine uymayan bu fiillere en iyi tanım şudur: "Irkçılık, kendi iç boşluğunu bir başkasının kimliğine düşmanlık ederek doldurmaya çalışanların maskesidir."

Yazımı, gelenek göreneklerimize uymayan, İslam’da ve Müslümanlıkta yeri olmayan bu çirkin fiille alakalı Resûlullah (s.a.v) Efendimizin şu veciz ifadeleriyle bitirmek istiyorum:



"Kim ki ırkçılığa davet ederse bizden değildir. Irkçılık üzere savaşan bizden değildir. Irkçılık davası güderken ölen bizden değildir."


Melih GÖKCE

 

 

 

 

           

Yorumlar

5 üzerinden 0 yıldız
Henüz hiç puanlama yok

Puanlama ekleyin
  • Instagram
bottom of page